Looper’ın Kısır ‘Döngü’sü

Aralık @Yazihane

Zizek, Yamuk Bakmak kitabında kabaca, bir şeye tam karşıdan bakarak yapılan objektif bir gözlemin sakıncalarını belirtirken, detaya inmek için subjektif ve spesifik bir noktadan yapılan gözlemlerin önemini yüceltir.

Bu yazının standart bir film eleştirisi olmasını bekliyorsanız biraz hayal kırıklığına uğrayacaksınız. Looper’a tam karşıdan, ‘düz’ bakarak bir sinema eleştiri yazmak gibi bir amacım olmadığını baştan belirteyim. Filme ilkokuldan beri takıntı seviyesinde bağlı olduğum bilim kurgu janrının bir militanı olarak ‘yamuk’ bakmak istiyorum…

BİLİM KURGUNUN DÖRT NESLİ

Bilim kurgu, varoluşu gereği hayal gücünün sınırlarını zorlamayı amaç edinmiş olsa da bu janrın iyisi-kötüsü arasındaki farkı sadece yaratıcısının hayal gücünün genişliğine bağlamak yanlış olur. Bilim kurgunun makbulü hayal gücüyle oluşturulan hikayenin bilimsel bir olasılığa dayananıdır ve bu fark bilim kurgu ile fantezi edebiyatı arasındaki tampon bölgeyi oluşturur.

İlk bilim kurgu, büyük gökbilimci Johannes Kepler tarafından 17.YY’da yazılan ve okült güçler tarafından Ay’a teleport olup oradan Dünya’nın görünümünü tasvir eden bir öğrencinin hikayesini anlatan Somnium olarak kabul ediliyor. Bu tarihten 19.YY sonlarına, yani bilim kurgunun primitif evresinin bitiş dönemine zamanda bir sıçrama yapalım. Dönemin önemli yenilikçi bilim kurgularına baktığımızda (Marry Shelley’in Frankenstein’ı, Jules Verne’in neredeyse tüm kitapları, hatta Poe’nun hikayeleri) bunların bilimle yoğrulmuş, okült öğeler barındırmayan ve en önemlisi de kendi dönemlerinde geçen, kendi ‘bugün’lerini teknolojik gelişmelerle harmanlayan hikayeler olduklarını görürüz. Aydınlanma ve ikinci jenerasyonun doğuşu ise 20.YY başlarında yazarların gözlerini geleceğe dikmeleriyle oldu.

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYIN…